◊ Meltem Fıratlı - meltem.firatli@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Haziran 15, 2025 07:00
Dünyada bir şeylerin doğru gitmediğinin farkındayız. Adeta sahte bir dünyanın içinde, kapana kısılmış gibiyiz. Ama normal hayatımıza devam ediyoruz. Uzmanlar bu durumu “Hipernormalleştirme kulübüne hoşgeldiniz” diyerek açıklıyor.
İklim değişikliği yüzünden dünyayı bekleyen kuraklık, su kıtlığı, aşırı sıcaklar, göçler... İsrail’in 2023 Ekim ayından bu yana devam eden, binlerce kişinin yaşamını yitirdiği Gazze saldırıları... Mülteci sorunu... Kadına şiddet olayları...
Her sabah bu haberlerle güne başlıyoruz. Bir sosyal medya platformunu açıp kaydırmaya başlıyoruz. ‘Gazze’ye gıda yardımına izin verilmiyor’ videosunun ardından bir kozmetik ürününün reklamı çıkıyor karşımıza. Resmen 10 yaş genç görünüyormuşsunuz kullandığınızda... ABD’de sınır dışı edilmek için elleri kelepçelenen çocuklara ait olduğu söylenen görüntüleri deniz kenarından yaz tatili fotoğrafları takip ediyor. Ardından ABD Başkanı Trump’ın yapay zekâ yardımıyla hazırladığı, Gazze’yi lüks tatil köyüne çevirdiği video geliyor. Bu tezatlıklarla dolu döngü dakikalarca devam ediyor. Sonra sokağa çıkıp kalabalığa karışıyoruz. Hayatın durması gerektiğini, sistemin çöktüğünü düşündüğümüz noktada kendimiz de
dahil olmak üzere birçok kişinin bir yandan da hayatına devam ettiğini fark ediyoruz. İşte buna uzmanlar hipernormalleştirme (hypernormalization) diyor.
Bu kelimeyi ilk kez Rusya doğumlu Amerikalı antropolog Alexei Yurchak kullanıyor. Yurchak 2005 yılında yayımlanan ‘Everything Was Forever, Until It Was No More: The Last Soviet Generation’ (Her Şey Sonsuza Kadardı, Ta ki Artık Yok Olana Kadar: Son Sovyet Nesli) adlı kitabın yazarı. 1960-1980 arasında Sovyetler Birliği’ndeki hayatın tezatlıklarını anlatan kitap sistemin çökmekte olduğunu bilmesine rağmen kimsenin statükoya karşı bir alternatif hayal edemediğine, politikacıların ve vatandaşların bu yüzden işleyen bir toplum imajını sürdürmeye razı olmalarına değiniyor.
‘Sanki bütün dünya...’
Hipernormalizasyon 2016’da da film yapımcısı Adam Curtis tarafından kullanıldı ve aynı adlı bir belgesel çekildi. Anlatılanlar özetle şuydu: 1970’lerde Batı’da yaşanan ekonomik krizlerde hükümetler, finans uzmanları ve teknoloji ütopyacıları karmaşık gerçek dünyayı şekillendirmeye çalışmaktan vazgeçip yerine çokuluslu şirketlerin yararına daha basit, sahte bir dünya kurulmasını sağladılar.
Bu kavramın tekrar gündeme gelmesiyse bir TikTok videosuyla oldu. Videoda Amerikalı yazar ve komedyen Ashley Bez başında beresi, üzerinde kabanı şaşkın bir ifadeyle “Özür dilerim, biri bana neler olup bittiğini söyleyebilir mi” diye soruyor ve ardından sonunu açık bıraktığı cümlelerle konuşmasına devam ediyor: “Neden böyle hisseder hale geldik, nasıl her şey bu hale geldi, herkes neden bu halde, sanki bütün dünya...”
Tabii yanıt gecikmiyor. Dijital antropolog ve yazar Rahaf Harfoush çektiği TikTok videosuyla genç kadına seslenip “Merhaba, hipernormalleştirme kulübüne hoşgeldin” diyerek sözlerine başlıyor. “Burada olduğun için çok üzgünüm” dedikten sonra devam ediyor: “Hissettiğin şey, sistemlerin başarısız olduğunu, işlerin yürümediğini, yapıların çöktüğünü, toplumun bu büyük değişimlerden geçtiğini görmekle buna rağmen iktidardaki kurumların ve insanların bunu görmezden gelip her şeyin olduğu gibi devam edeceği gibi davranmaları arasındaki kopukluk.”
Dünyada yaşananlar karşısında dehşete kapılıyoruz ama olayları aşırı normalize etmeyi beceriyoruz. Özetle sahtelik artık yeni normalimiz.