SON DAKİKA HABERİ: AK Parti MKYK'da ne konuşuldu? Ömer Çelik'ten önemli açıklamalar

4 saat önce 30

AK Parti Sözcüsü Çelik'in açıklamaları şöyle:

Gençlik kolları kapsamlı bir şekilde bu yaz dönemiyle ilgili olarak hazırlıklarını yapıyorlar. Biliyorsunuz Temmuz ortasında kampımız olacak. Orada da genel başkanımızın, cumhurbaşkanımıza katılımıyla yaz dönemi çalışmalarıyla önümüzdeki dönemi değerlendireceğiz. Tabii İsrail'in İran'a saldırısı, İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırım ve Rusya-Ukrayna çatışması devam ederken bunu MKYK'mızda her zaman kapsamlı bir şekilde ele alıyoruz. Bu sefer de Dışişleri Bakanlığı sunumumuz çerçevesinde bunu ele alıyoruz. Meclisteki gündemle ilgili olarak da grup başkanımız MKYK'mızı bilgilendirecek. İsrail'in tabii İran'a yaptığı bu haksız ve hukuksuz vahşi saldırı neticesinde şu an gelinen noktada dünyanın önünde tabii açık bir çatışma. İsrail tarafından sivil altyapının yok edilmesi, doğrudan sivil insanların üzerine bomba yağdırılması söz konusu. Ama bunun yanı sırada bir daha vahim olabilecek, hepimizin büyük bir sıkıntı olarak gördüğünüz nükleer tehlikenin ortaya çıkması gibi bir gündemi hep beraber takip ediyoruz. Bu nükleer tesislerin üzerine bomba yağdırılıyor. İlk başta biliyorsunuz Atom Enerjisi Kurumu Natanz'da bir sızıntı var demişti. Ama bu tehlike her an bütün bölgeyi daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakacak Sonuçlar doğurabilir.

'ULUSLARARASI HUKUKUN GEÇERLİLİĞİ AÇISINDAN VAHİM BİR MANZARADIR'

Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmada bu bölgeyle ilgili olarak, oradaki nükleer santrallerle ilgili olarak yapılan uyarıların, dikkat çekilen tehlikelerin çok daha büyük bir vahim tablo olmasına rağmen İran'daki nükleer tesislerle ilgili olarak dikkate getirilmemesi son derece ibret vericidir. Burada nükleer meselelerden sorumlu kurumların, Ukrayna'daki tesislerle ilgili olarak yüksek sesle konuşurken, İran'daki tesislerle ilgili olarak niçin cılız sesle konuştuğu, çünkü bunların ortaya çıkaracağı nükleer tehlike konusunda niçin çekimsel davrandığı üzere de düşünülmesi gereken bir konudur. Tabi, İsrail'in İran'a saldırısıyla birlikte Birleşmiş Milletler şartı dahil olmak üzere hepsini ihlal edindiği bir tablo ortaya çıkmıştır. Uluslararası kurumların işlevselliği açısından da, uluslararası hukukun geçerliliği açısından da vahim bir manzaradır. İşin ilginci de şudur tabi, İran nükleer anlaşmalara taraf bir ülke, İsrail ise nükleer silahı olmasına rağmen nükleer anlaşmalara taraf bir ülke değil ama buna rağmen İran'ın nükleer silah yapacağını iddia ederek bu saldırıyı başlatıyor. Tabi burada Cumhurbaşkanımız ta başından beri, yıllar evvelden bu meseleyle ilgili olarak AK Parti'nin prensibini net bir şekilde ortaya koymuştu. Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız, biz hiç kimsenin bölgede nükleer silah sahibi olmasını istemiyoruz demişti. Fakat bölgedeki ülkelerin nükleer çalışmalarını bile tehdit olarak görenler, İsrail'in bu nükleer silah sahibi olmasını gayet doğal karşılamamızı istiyorlardı. Cumhurbaşkanımız siyasi hayatının her safhasında buna itiraz etmiştir. Hatta burada size bir anekdot olarak aktarayım. Biliyorsunuz bu çatışmaların hiçbiri yokken, bu soykırım başlamamışken, New York'ta bulunduğumuz, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında New York'ta bulunduğumuz çerçevede bir sürü liderle görüşme yapıyordu Cumhurbaşkanımız. O zaman da Netanyahu'nun görüşme isteğini kabul etmişti, bu olaylarımız başlamamıştı. Orada da kendisine dedi, siz başkalarının nükleer çalışmalarını eleştiriyorsunuz ama kendiniz nükleer silah sahibisiniz diye.

'İSRAİL'İN SALDIRISI BİR BAKIMA MÜZAKERE MASASINA YAPILMIŞ BİR SALDIRIDIR'

Tabi burada uluslararası müzakerenin, uluslararası sorunların çözümü olması açısından da bir zafiyet ortaya çıkmıştır. O da şudur, Uman'da ABD ile İran arasındaki müzakereler devam ederken İsrail saldırmıştır. Aslında İsrail'in saldırısı bir bakıma müzakere masasına yapılmış bir saldırıdır. İran tarafının açıklamalarından anlıyoruz ki onlar da müzakere devam ettiği için herhangi bir saldırının olmayacağını değerlendirmişler. Ama doğrudan İsrail'in müzakere masasına saldırmak gibi de bir tutum içerisinde olduğu net bir şekilde görülmüştür. Şimdi tabi bugünün gündemi hem uluslararası basında hem tabi ki bizim basınımızda Hürmüz Boğazı'nın İran tarafından kapatılıp kapatılmayacak. Tabi ki Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasının petrol fiyatlarından, tedarik zincirlerine kadar bir çok olumsuz etkisi olacaktır. Ama tabi burada daha büyük bir tehlike ortadayken, yani nükleer tehlike ortadayken, nükleer tesislerin üzerine bomba yağdırılırken, bütün belgeyi felakete sokacak şekilde İran bombalanırken, burada iki tane şey dikkat çekiyor. Birincisi, nükleer tehlike Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasından daha büyük bir tehlikeyken, nükleer tehlike konuşulmuyor, Hürmüz Boğazı'nın kapatılması konuşulmuyor. İkincisi, saldırgan taraf İsrail olduğu halde, İsrail'in herhangi bir saldırganlığı üzerine son derece cılız cümleler kuranlar, İran'ın cevap vermemesi gerektiğini ya da İran'ın cevabının çok vahim sonuçlar doğurabileceğini ifade ediyorlar. Halbuki bunu başlatan İsrail'dir. Yani bu iki noktanın dikkatle ve hususen ve tamamen gözden kaçırılması, aslında saldırgan tarafın korunmasından, teşvik edilmesinden başka bir anlama gelmiyor.

'İRAN'IN GÜVENLİĞİNİ, MİLLİ EGEMENLİĞİNİ VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜ SONUNA KADAR DESTEKLİYORUZ'

Bugün mesela İsrail hangi tesisleri vurmuş diye bu basın toplantısından önce tekrar baktım. Bugün doğrudan sivil hedefleri vuruyor. Yani hastaneyi vuruyor, üniversiteyi vuruyor. Doğrudan sivil insanların faydalandığı sivil altyapıyı hedefleyen bir saldırganlık içerisinde. Müktedet tesisleri bahane ederek İsrail'in İran'a saldırmasında hangi bir meşruiyeti yok, tamamen gayrimeşru bir saldırı bu. Ama diyelim ki hedef nükleer silah edilmesinin engellenmesi şeklinde İsrail'in kendi kendine uydurduğu bir tutum ise o zaman da şunu sormak gerekiyor. Peki nükleer mesele sizin hedefinizde ise o zaman sivil altyapıyı niye vuruyorsunuz? Sivil altyapıyı hedef alan bir tutum niye geliştiriyorsunuz? Biz İran'a yapılan her türlü saldırıyı kınıyoruz. Ve burada İran'ın güvenliğini, milli egemenliğini ve toprak bütünlüğünü sonuna kadar destekliyoruz. Birleşmiş Milletler üyesi bir ülkenin bu şekilde kuralsız ve kanunsuz bir şekilde, hukuka aykırı bir şekilde saldırıya uğraması hiçbir şekilde kabul edilemez. Üstelik bunu yaparken İran iki ay içerisinde nükleer silah üretecek, üç ay içerisinde üretecek diyenlerin aslında bakıyorsunuz ki bunu son on yıldır, üç ay sonrasına tarih vererek, altı ay sonrasına tarih vererek sürekli söyledikleri görülüyor. Suriye'ye yapılan saldırılar, Lübnan'a yapılan saldırılar, İran'a yapılan saldırılar. Aslında burada herhangi bir şekilde bunun içine İsrail'in kendini savunma hakkı ya da İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınması diye kodlayanlar da esasında bu tablo karşısında söyleyecek bir sözlerinin kalmadığını fark etmelerler. Bunun İsrail'in güvenliğine de bir ilgisi yok. Doğrudan doğruya sorun Netanyahu hükümetinin sallıganlığıdır. Netanyahu hükümetinin bir soykırım şebekesi ve bir saldırgan örgüt olarak davranmasıdır. Burada olay olduğu andan itibaren, tabi bilgi alındığı andan itibaren bu saldırıyla ilgili olarak hem Cumhurbaşkanımıza konu arz edildikten sonra Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla hem silahlı kuvvetler Türkiye'nin güvenliği açısından hem diğer birimlerimiz Türkiye'nin güvenliği açısından her türlü tedbiri almıştır. Hem karada hem havada hem diğer alanlarda denizde Türkiye'nin güvenliği açısından yapılması gerekenler bir teyakkuz durumuna geçirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yerine getirilmiştir. Aynı şekilde istihbarat teşkilatı aynı zamanda aynı şekilde içerideki bir takım olabilecek provokasyonlara karşı iç güvenlik birimleri bu görevlerini yerine getirilmiştir. Cumhurbaşkanımıza konu arz edildiği andan itibaren Türkiye'nin saldırıdan önce haber almasından hemen sonra bütün birimler bu teyakkuz durumuyla görevlerini yerine getirmişlerdir.

'İSRAİL İÇİN EN BÜYÜK TEHDİT NETANYAHU HÜKÜMETİNİN KENDİSİDİR'

Şimdi tabi gelinen noktada ABD'nin saldırısından sonra bütün bölgede çok daha genişlemesine, derinlemesine çatışmaların ortaya çıkabileceği bir tablo ortaya çıktı. Şimdi konu sürekli olarak belli yayın organları tarafından İran'ın misillemesinin olup olmayacağı şeklinde sunuluyor. Fakat İran'ın misillemesiyle ilgili haberler takip edilirken İsrail saldırganlığının devam ettiğinin altını çizmek lazım. Bugün yine İsrail aynı saldırganlığı sürerek sivil altyapı ediyor. Ve en tehlikeli konulardan bir tanesi biliyorsunuz arkadaşlar bu rejim değişikliği meselesinin bu şekilde konuşulmasıdır. Kimsenin başka bir ülkeye saldırarak rejim değişikliğinden bahsetmek gibisinden bir yaklaşımı olamaz. Yani bu bizzat terör eylemleriyle birilerinin gerçekleştirmeye çalıştığını İsrail'de hükümet eliyle gerçekleştirilmesi şeklinde bir tutumdur. Rejim değişikliğinden bahsetmek, hele de bir saldırıyı rejim değişikliği hedefine doğru kaydırmak, önce nükleer tesisler, nükleer silahların önlenmesi deniliyordu, arkasından sivil altyapı bulunmaya başlandı, şimdi ise rejim değişikliğinden bahsediyor. Hele de İran'da dini liderin hedef alınması gibi bir yaklaşım asla kabul edilemez. Yani burada şimdiye kadar pek çok cinayet Netanyahu hükümeti tarafından işlenmiştir. Ama İran'ın güvenliğine, milli egemenliğine, toprak bütünlüğüne dönük olarak bu şekilde bir sonraki aşamaya götürülmeye çalışılması, rejim değişikliği ya da herhangi bir şekilde orada dini lidere dönük olarak böyle bir tutumun ortaya koyulması vahşette yeni bir aşamaya geçmek demektir. O zaman herkesin en çok korktuğu senaryolar gündeme gelir. Bu da herkes için son derece tehlikeli olur. Kimse güvenliğinden emin olamaz. Bunun birileri çıkıp sürekli olarak İsrail'in güvenliğini sağlamakla ilgili yapılan işler olduğundan bahsetmesinin hiçbir zemini yoktur. Bugün İsrail vatandaşlarını, İsrail'deki sivilleri en güvensiz ortama sokan Netanyahu hükümetinin bu agresifliği ve saldırganlığıdır. Onun için bugün İsrail için bir tehdit varsa tek bir tehdit vardır. En büyük tehdit Netanyahu hükümetinin kendisidir. İsrail vatandaşları Netanyahu hükümetinin saldırganlığı neticesinde İsrail'i terk etmek zorunda kalıyorlar. Eğer herhangi bir şekilde dünyada elinde güç olan, elinde uçak gemisi olan, bombardıman uçağı olan, füzesi olan başka rejimleri değiştirmeye kalkarsa dünya bir cehenneme döner. Onun için her gün vahşette ya da hedeflerde iyi bir güncelleme yapılması İsrail saldırganlığı bunu böyle düşünebilir. Ama bunun herhangi bir şekilde dünya tarafından kabul gören ya da zikredilen bir şey olmaması gerekir.

'TERÖRSÜZ TÜRKİYE HEDEFİ KONUSUNDA BİZİM OLGUNLAŞMIŞ BİR STRATEJİMİZ SÖZ KONUSUDUR'

Rejim değişikliği meselesi ya da başka ülkeleri bir şekilde kendi projene göre şekillendirme meselesinin Afganistan'da ve Irak'ta ne tür sonuçlar doğurduğu ve bunun hem oranın halkları için hem dünya sistemi için hem de batı ülkeleri için ne kadar yüksek insani ve başka güvenlik maliyetleri ürettiği herkes tarafından görüldü. O sebeple İsrail'in bu yaptığı propagandanın herhangi bir şekilde bir siyaset biçimine dönüşmemesi gerekir. Daha önceki hataların tekrarlanmaması gerekir. Kimsenin kimsenin rejimini değiştirmek ya da üst düzey yönetimini hedef almak gibisinden bir yaklaşımı söz konusu olamaz. Tabii bütün bu gündemi takip ederken değerli arkadaşlar Türkiye gündemine hakimdir. Türkiye kendi politikalarını tutarlı ve güçlü bir şekilde yürütmektedir. Bu süre içerisinde sizinle son buluştuğumuz zaman içerisinden bu tarafa gelişen bu olaylar çerçevesinde bize sık sık sorulan sorulardan bir tanesi terörsüz Türkiye hedefinde herhangi bir aksama, herhangi bir gevşeme ya da geri gitme gibi bir durum olup olmadığıdır. Esasında görülmüştür ki tabii ki biz kendi Türkiye kendi gündemine hakimdir. Terörsüz Türkiye hedefi konusunda bizim olgunlaşmış bir stratejimiz söz konusudur. Ve bu çerçevede önümüzdeki aylar içerisinde bu silah bırakmanın somut olarak, kapsayıcı olarak ve tam olarak gerçekleşmesi ve bunun sahada Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından doğrulama mekanizması tarafından takip edilmesi şeklindeki yaklaşımımız aynen devam etmektedir. Ve biliyorsunuz bir şey söylemiştik daha öncesinden terörsüz Türkiye hedefi aynı zamanda terörsüz bir bölge siyasetine terörsüz bir bölge politikasına da ilham verecektir demiştik. Çünkü bölgemizde görüldüğü gibi terör örgütleri bir takım vekalet savaşları için bir takım güç odakları tarafından kullanılmaktadır. Pek çok güç odak kendisi doğrudan çatışmaya girmeyerek bir vekalet savaşı çerçevesinde bölgemizi terör örgütleri üzerinden çatışmalarla dizayn etmeye çalışmaktadır. Ve bu çerçevede baktığımızda da terörsüz Türkiye hedefinin hem Türkiye için hem de bölgemiz için son derece yerinde doğru bir strateji olduğu görülmektedir. Bu çerçevede biz terörsüz Türkiye ile ilgili çalışmalarımızın aynı öngördüğümüz takvim, öngördüğümüz stratejiler ve uygulamalar çerçevesinde hayata geçmesiyle ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Toplantılarımız düzenli bir şekilde devam ediyor ve bugün artık gelinen aşamada terör örgütünün silah bırakması ve bu silahların Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın içinde olduğu doğrulama mekanizması tarafından teyit edilmesi esas hedeftir. Bunun da çok uzak olmayan bir zaman içerisinde gerçekleşmesi lazım.

Habere git