Orta Anadolu’nun batı coğrafyasında yol alırken, bu kez Afyonkarahisar bozkırındaki kapalı cezaevine ulaşmaya çalıştık. Hedefimiz, kent merkezindeki devasa cezaevi değildi çünkü.
Sistem, bizi bozkırda ilerletip, tarlaların arasındaki girişe ulaştıramadı. İki deneme daha yaptık. Başaramayınca, yol kenarındaki birinden yardım istedik.
“Şu yöne doğru ilerleyin sonra sola dönün.’’
Misket Dikmen ve Pınar Türenç Afyonkarahisar T tipi cezaevi önünde.
KATILA KATILA AĞLADI
Arkasından da ekledi:
“Ama üçüncü bir cezaevi daha var. Aradığınız orası olmasın. O da yolun karşı tarafında.’’
Afyon’da 3 cezaevi.
İnanılması zor.
Afyonkarahisar 2 No’lu T Tipi Kapalı Ceza ve Tutukevine ulaştığımızda, ‘’Kendisine haber verildi herhalde’’ dedim.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Misket Dikmen ile göz göze salondaki yerimize geçtiğimizde, Elif camın arkasında, şaşkınlık içinde kaldı.
Yeşil gözleri önce büyüdü. İnanamadı. İki eliyle yüzünü kapattı, katıla katıla ağladı.
Elimi aramızdaki camın üzerine koydum sadece. Ellerimiz birleşti.
“Nasılsın?’’ diyebildim ve sadece 30 dakikalık kapalı görüşümüzdeki yasağı ilettim ona.
“Ağlamayacağız. Dik duracağız.’’
Başladı anlatmaya:
“Abla, benim ne işim var buralarda?”
İsyanı büyüktü:
‘’Ben kimim ki? DEVLETİ yıkacak örgüte üye olmakla suçlanmak da ne? 50’li yaşlarımı yaşarken bana yaşatılan bu cezayı nasıl kabul edebilirim. Sen biliyorsun tüm hayatımı. Ne örgütü. Ne yıkımı. Hayali suçlamalarla, üç aydır tutukluyum. İddianamem bile yok. Suç yok, ceza var. Bu nasıl bir hukuk?’’
Yine aynı soruyu sormadan duramadı:
“Ben neden buradayım?’’
Elindeki telefon ahizesine sıkıca sarıldı, devam etti:
‘’Bak halime. 3 pantolon, 3 tişört. Bir çöp torbası eşyam ile 2,5 ay hücredeydim. 19 Mart’ta sabaha karşı evimden derdest edildim. MASAK raporlarında, evimdeki tüm aramalarda suçum olmadığı açık. HTS kaydım yok. Şüpheli bir mal varlığım yok. Benden ne isteniyor? 20 aylık Medya AŞ. Genel Müdürlüğümdeki tüm belgeler zaten yargıda. Yasadışı tek bir imzam yok. Daima mevzuata uygun çalıştım.’’
Gözleri doldu, yutkundu.
“Bir tek oğlum var. Yıllarca çalışıp onu okuttum, bu vatana yetiştirdim. Tüm varlığım o.’’
4 gün gözaltında tutulmuş, sonra 72 gün Silivri zindanına konulmuştu. Suçlayıcı bir soru da çıkmamıştı. Öylesine boş ve karşılıksızdı ki her şey. İBB ‘ye yönelik soruşturmada, diğerleri gibi İpek Elif Atayman da sadece Medya AŞ eski genel müdürü olduğu için tutuklanmıştı.
Kurban Bayramı arifesinde, biricik oğlu, annesini ziyaret etme hazırlığındayken, onun Silivri’den apar topar demirden bir hücre aracına bindirilip, bilinmeze doğru yola çıkarıldığını öğrenmiş ve tam bir gün boyunca kendisinden haber alamamıştı. Sonunda AFYONKARAHİSAR kırsalındaki 2 No’lu T TİPİ Tutukevi’nde bulmuştu izini.
Geride kalan annesine, oğluna da verilen bir cezaydı bu.
Daha iddianamesi bile hazırlanılmamış olan Elif’e bileklerine takılan kelepçeyle 7,5 saatlik yol aldırılmıştı.
KOĞUŞTA SİGARA DUMANI
Altıncı gün kendisini cam arkasından görebildiğimizde, “Bileklerin nasıl? Sağlığın önemli. Tansiyon ilaçların var mı?’’ diye sorunca, yanıtladı:
“Buradaki koşullar çok zorluyor. 5 gün yerde yattım. Şimdi ranzadayım. Bileklerimdeki morluklar giderek azaldı. 26 kadın hükümlü arasında 40 metrekarenin içinde günlerim aşırı sigara dumanı altında geçiyor. Dumandan çok etkileniyorum tabi. Biliyorsun abla, tansiyon hastasıyım. Bu ortam çok sağlıksız. Bugün doktora çıktım. Sakinleştirici ilaca başlattı beni. Ruh halim, kalbimi ve tansiyonumu etkiledi.’’
HERKES ÜST ÜSTE
Yine sordu aynı soruyu:
“Benim ne işim var burada? Böyle hukuksuzluğu hak edeceğim ne suçum olmuş ki. Bir şeyler aranıyorsa, ev hapsi ya da tutuksuz yargılanma yolları da var. Verilemeyecek hesabım asla olmadı. Bu hukuk içinde, cezaevlerinde yer yok. Üst üste yatıyor herkes. Devletimize de yazık. Bunca yük taşınamaz. İnsanımıza fiziki ve psikolojik şiddete son verilmeli. Tutuksuz yargılama da hukukta bir yol değil mi? DEVLET insanına eziyet etmemeli.’’
Ahizeden ses gelmeyince, onun dudaklarını okudum o anda.
“Bitti’’ dedi.
Tanınan süre bitmişti.
Vedalaştık sessizce..