Asrın liderimiz her seçim mitinginde açık açık söylüyor aslında... “Muhalefete iki koyun verin, kaybedip gelirler, aman ha koyun güdemeyene devleti teslim etmeyin” diyor.
Demokrasimiz için mutlaka koyun gütmek gerektiğini, kendisinden daha iyi kimsenin güdemeyeceğini izah ediyor, “çünkü devlet yönetmek ciddi iştir, beş koyun güdemeyenden siyasetçi olmaz” diyor.
Memleketi yönetmek için sadece koyun gütmenin yeterli olmadığını, küçükbaş gütmek kadar büyükbaş gütmenin de çok önemli olduğuna dikkat çekiyor, “memleket yönetmek herkesin harcı değildir, üç tane koyunu yönetemeyenler memleket nasıl yönetilir bilemez, bırak koyunu keçiyi, davar bile güdemez bunlar” diyor.
Bazen, memleketi yönetmek için küçükbaş ve büyükbaş gütmenin bile yeterli olmadığı konusunda uyarılarda bulunuyor, “koyunu davarı boşver, bunlar iki kaz bile güdemez, inanın ülke elden gider” diyor.
Siyaset yaparken koyunlara karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmek gerektiğini anlatıyor, “kurtların kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır, işte bu yüzden iki koyun güdemeyene ülke yönetimi bırakılamaz, sakın ha bunlara koyun teslim edeyim demeyin” diyor.
★
Gayet net değil mi... Hepimize “koyun” muamelesi yapılan bu düzende, bayram bizim neyimize, hepimiz kurbanlığız.
★
Hatta nasıl güttüğü, nasıl yönettiği konusunda daha açık konuşuyor, “ben çobanım” diyor, “çobanlığı hafife almayın, çobanlığın felsefesini anlamayan, çobanlığın psikolojisini anlamayan, insan yönetemez, ben çobanım” diyor, daha ne desin?
★
(Sürü psikolojisi denilen bir kavram var. Amerikalı sosyal psikolog, Profesör Solomon Asch tarafından 1953 yılında laboratuvar ortamında deneyle kanıtlandı. Defalarca tekrar edilen bu deneyde, yedişer kişi seçiliyordu, uzun bir masaya yan yana oturtuluyorlardı. Aslında, bu kişilerden sadece biri gerçek denekti, diğer altı kişi profesörün ekibindendi, sanki tesadüfen seçilmiş denekler gibi davranıyorlardı, profesörün ekibi olduklarını asıl denek’e söylemiyorlardı. Asıl denek, herkesin kendisi gibi denek olduğunu sanıyordu. Asıl denek, masanın en sonuna, yedinci sıraya oturtuluyordu. Tam karşılarına bu gördüğünüz iki kart yerleştiriliyordu. Birinde tek çizgi var, diğerinde üç çizgi var. “Tek çizgi, diğerlerinden hangisiyle aynı boyda?” diye soruluyordu. Cevap aslında gayet belli... Elbette, C şıkkıyla aynı boyda... Ama, profesörün ekibinden olanlar bile bile yalan söyleyerek, A veya B şıkkını söylüyordu. Şıkların yerlerini değiştirerek 12 defa gösteriyorlardı, profesörün ekibinden olanlar her defasında -bile bile- yanlış seçeneği söylüyordu. Asıl denek, kendisine sıra gelene kadar, kendisinden önceki sözde deneklerin yanlış cevaplarını duyuyor, bir defa bile doğru cevabı duymuyordu. Sonra ne mi oluyordu... Asıl denek, yanlış olduğunu bile bile, göz göre göre, yanlış şıkkı söylüyordu! Evet... Bu sosyal deney defalarca farklı deneklerle tekrarlandı, her defasında aynı sonuca ulaşıldı. İnsanların yüzde 25’i doğru bildiğinden şaşmıyor, diğerleri ne derse desin, doğruda ısrar ediyor, doğru cevabı veriyordu. İnsanların yüzde 75’i ise diğerlerinden etkileniyor, diğerlerinin söylediği yanlışı doğru kabul ediyor, kendi doğrusundan vazgeçiyordu. Yani... Toplumda her dört kişiden üçü “sürü psikolojisi”ne kapılıyordu. Profesör Asch, deneyin sonunda, yanlış cevap veren asıl deneklerle görüşme yaptı, “niye göz göre göre, bile bile yanlış cevap verdin?” diye sordu. Ne cevap aldı biliyor musunuz... “Herkesten farklı cevap verirsem, herkesin içinde tuhaf duruma düşerdim, çoğunluk grubuna uymayı tercih ettim, herkesin içinde mahcup olmaktan çekindim, çoğunluktan dışlanmak istemedim” cevabını aldı! Sürü psikolojisi işte buydu... Kendilerine yanlış bile gelse, yanlış olduğunu bile bile, genel görüşe uyumlu olmayı doğru buluyorlardı. İtiraz ederek çoğunluk grubuyla tartışma yaşayacaklarına, hayatın kolay tarafını seçiyorlardı. Kendi doğrularını görmezden gelmeyi daha akılcı kabul ediyorlardı.)
★
(Türkiye’ye yıllardır işte bu yapılıyor. Sadece iktidarı iktidarda tutmak için değil, muhalefetin dizaynı için de algıyı yönetiyorlar. Medyadaki kuklalarla, yandaş dalkavuklarla, sözde muhaliflerle, gözümüzün içine baka baka, yanlışa doğru diyorlar. Toplum seyrediyor, seyrediyor, seyrediyor, sürü psikolojisi deneyindeki açmaza giriyor. Neticede her dört kişiden biri ısrarla doğruda direniyor ama, her dört kişiden üçü göz göre göre boyun eğiyor, bile bile doğrudan vazgeçmeyi tercih ediyor. Sürüyü işte böyle güdüyorlar.)
★
Hayatın bayram olması elimizde ama, doğruda direnmek yerine, yanlışa teslim oluyoruz, bile bile sürüye katılıp, kurban olmayı tercih ediyoruz.
★
Suya sabuna dokunmayan klişe bir makaleyle “mutlu bayramlar” dilemek isterdim... Bayram bizim neyimize, hepimiz kurbanlığız.